bilgi-dünyam
  ERTUGRUL 1
 


ERTUĞRUL FIRKATEYNİ'NİN JAPONYA YOLCULUĞU
I. HAZIRLIK
A. YOLCULUĞUN SEBEBİ

II. Abdülhamit, Japonya ile ilişkilerde somut bir gelişme sağlamak için harekete geçerek öncelikle İmparator'un gönderdiği nişana, Osmanlı Devleti'nin en büyük nişanı ile karşılık vermek istemiştir. Ancak, bunun pek fazla duyulmaması için başka bir ad altında yapılması gerekiyordu. Görünürdeki sebep de Deniz Harb Okulu öğrencilerinin, okulda teorik olarak gördükleri ve aldıkları bilgileri denizde uygulamalarıydı.

1854'ten sonra, dış ülkelerle ticari ilişkiler kurmaya başlayan Japonya, 1880 yılında İstanbul'a ticari amaçlı bir heyet göndermişti. II. Abdülhamid buna karşılık bir heyet göndermek istiyordu. Ancak Rusları da kuşkulandırmak istemiyordu. Bu sebeple gidecek olan heyete resmi bir hüviyet vermek istiyordu. Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa'ya 1863 yılında Hüdavendigar Okul Gemisi'nin Trablus ve Tunus'a, 1873 yılında Muhbir-i Sürür Fırkateyni'nin Basra'ya yaptığı seyahatler göz önüne alınarak, Ertuğrul Fırkateyni'nin de okul gemisi olarak Japonya'ya gönderilmesini emretmiştir.

Abdülhamid'in tahta çıktığı günlerde, 1878 yılında, "Seiki" adlı Japon harp gemisi Avrupa gezisi sırasında iken İstanbul'a uğramıştı. Abdülhamit bu geminin kaptanı Yarbay İnoue'ye ve yine 1881'de İstanbul'a gelen Yoshida Masaharu'ya da Avrupalılar ile aralarında durum düzelince mutlaka Japonya'ya bir harp gemisi göndereceğini söylemiştir.

"Yoshida:...harp geminizin ülkemize gönderilmesini ve devletinizin dev bayrağının Doğu'da parlatılmasını istiyoruz.

Padişah: Ben de uzun zamandır bunu düşünmekte olmama rağmen biliyorsunuz son zamanlarda Avrupa ülkeleriyle meşgul olduğumdan isteğimi yerine getiremiyorum. Umarım ileride sakin günler gelirse mutlaka harp gemimizi göndermekle İmparator hazretlerinizin keyfini sorduracağım".

Ertuğrul Fırkateyni, Japonya yolunda iken, Alman İmparatoru II. Wilhelm, 2 Kasım 1889'da İstanbul'a gelmiş ve 6 Kasım'da da ülkesine dönmüştü. 8 Kasım tarihli "Times" gazetesi, bu ziyaret sonucunda Almanya ve Osmanlı Devleti arasında kesin bir anlaşma olmadığını, ancak Alman İmparatoru'nun elde ettiği maddi ve manevi semerelerin ileride Almanya'nın Osmanlı Devleti'nde etkili olacağını gösterdiğini yazıyordu.

Bu ziyaretten önce 26 Ağustos 1889'da iki ülke arasında yeniden bir ticaret anlaşması imzalanmıştı. 1890'dan itibaren Abdülhamit, Almanya ile bir uyuşma dönemine adım atmış oluyordu. Başka bir ifadeyle Almanya'yı İngiltere'ye karşı bir tedbir olarak düşünüyordu.

Alman İmparatoru'nun 1889'daki İstanbul'u ziyareti, İngiltere tarafından memnunlukla karşılanmıştır. Son yıllardaki Osmanlı-Rus yakınlaşmasına karşı dikkatli olan İngilizler, bu ziyaretten çok hoşlanmışlardı. Çünkü bu durum hem Çar'ı rahatsız edecekti, hem de Padişah Alman-Rus muhalefetinin Osmanlı Devleti'nin tarafsızlığını sürdürmesi için faydalı olduğunu görecekti.

Alman İmparatoru'nun ziyaretinden sonra daha da gelişen Türk-Alman yakınlaşmasının asıl amacı İngiltere'ye yönelikti. Ancak böyle bir hareket, Türklerin Alman-İngiliz taraftarı olmasını istemeyen Rusya'yı, aksi yönde kışkırtabilirdi. Rusya tehlikesini yumuşatmaya uğraşan Padişah'ın, bu devlete, Osmanlı Devleti'nin İngiltere ile bir ittifaka girişmeyeceğini göstermesi gerekiyordu.

Ayrıca İngiltere ile Osmanlı Devleti'ni karşı karşıya getiren bir mesele daha vardı ki o da hilafet idi. 1877'de, Hindistan'da imparatorluk kuran, 1882'de Mısır'ı işgal eden, Arabistan'ı da işgal etmek isteyen İngiltere için, İslam siyaseti büyük önem taşıyordu. Sadece unvan olarak kalmış gibi görünse de Osmanlı Padişahı'nın bütün Müslümanların emiri yani halife olması İngiltere için tehlikeliydi. Bu sebeple İngilizler "Arap hilafeti" konusu üzerinde çalışmaya başlamışlardı. 19 Ekim 1876'da Londra'da yayına başlayan "Mir'at-al-Ahval" gazetesi Osmanlı hilafetini kabul etmeyen Arapların sözcüsü durumundaydı.

İngilizler bu gazeteye para yardımında bulunuyorlardı. İngiliz basınının önde gelenlerinden "Times" hilafetin Osmanlılara kanuna uygun olarak geçmediğini, zorla alındığını yazıyordu. Böylece İslam dünyasını; Türkler ile Arapları bölmek istiyorlardı.

Abdülhamid de İngilizlerin bu hareketlerine karşı birtakım tedbirler düşünmüştür. Ertuğrulun resmi amacını Japonya'ya iadeyi ziyaret ve Deniz Harp Okulu öğrencilerinin tatbikatı olarak göstermiş, Panislamizme karşı endişeli olan Avrupalı diplomatlara ve basına bu işe karışma fırsatını vermemiştir. Süveyş, Aden, Bombay, Kolombo, Singapur, Saygon, Hong Kong gibi Panislamizm propagandası bakımından uygun yerleri de seyahat programı içerisinde tutmuştur.

Ertuğrul’un bu seyahati hakkında çıkan yazıların büyük bir çoğunluğunda, Türk-Japon dostluğunun gelişmesini istemeyen, Rusları kışkırtmamak için "talim gemisi" ifadesinin özellikle kullanıldığı belirtiliyordu. Ancak bu görüş, 1904-1905 yıllarındaki Rus-Japon harbinden sonra ortaya çıkmıştır. O zamanki Rusya ise daha çok, Türk-Alman yakınlaşmasından endişeleniyordu. Türk-Japon ilişkileri Rusya için fazla bir önem taşımıyordu.

Zamanın Rus Sefiri A. I. Nelidov, Dış İşleri bakanı Giers'e gönderilen raporda şöyle diyordu:
"Bu kere gönderilecek olan Ertuğrul Fırkateyni'nin asıl amacı, Kızıldeniz ve Arabistan sularında, Osmanlı bayrağının dalgalandırılması, bir de çok sayıda Müslümanların bulunduğu Hindistan'da da aynı gösterilerin yapılması üzerindeki sultanın emelidir... Ertuğrul Fırkateyni, Hindistan'ın bazı limanlarında, yerli Müslümanların (İngilizler ise onların Sultan'a olan manevi itaatlerini kırmak için durmadan çalışmaktadır) manevi güçlerini ve Sultan'a olan bağlılıklarını artırmak için duracaktır..."

Ertuğrul’un Japonya'da kaldığı sürede buradaki Ruslar, gemi mürettabatına çok iyi davranmışlardır. Kazadan sonra ise Alman kruvazörü Wolf'un olay yerine gidip kurtarma çalışmalarına girişmesi üzerine Japonya'daki Rus sefiri, Japon hükümetine, kazazedelerin Rusya aracılığıyla Türkiye'ye gönderilmesi teklifinde bulunmuştur.

Netice olarak diyebiliriz ki Ertuğrul’un Japonya'ya gönderilmesi, Rusları rahatsız etmemiştir. Öyleyse Ertuğrul’un gönderilmesinin tek amacı İngiltere'ye karşı bir tedbirdir. Bunda iki fayda vardır: Birincisi, o zamanki uluslararası ilişkilerde, İngiliz-Rus dengesinin bozulmaması; ikincisi de İngilizlerin Osmanlı Devleti aleyhindeki hilafet kampanyasına karşılık verilmesiydi

Yukarıda belirttiğimiz gibi Ertuğrul’un Japonya'ya gittiği 1889-1890 yılı Avrupa açısından dünya sömürgecilik haritasının çizildiği bir dönemdi. Almanya bu sömürgecilikten pay almak istiyordu. II.Abdülhamid, İngiltere-Rusya ilişkisine karşı denge politikası izlemeye çalışıyordu. Bu yüzden 1870'li yıllarda Avrupa'ya açılmaya çalışan Japonya ile ilişki kurmayı, bu denge politikası çerçevesinde değerlendirmiş olabilirdi.

Ertuğrul’un Japonya'ya ulaşmasının on bir ay sürmesi, bu ziyaretin amacının yalnız, Prens Komatsu'nun İstanbul ziyaretini iade etmek değil, ayrıca başka sebeplere de bağlı olduğu tartışmasına yol açmıştır. II. Abdülhamid, Ertuğrul'un seyahatiyle iadeyi ziyarette bulunduğunu belirtirken, Osmanlı sancağını, Kızıldeniz, Hint Okyanusu ve Japonya sularında sallandırarak Müslüman halkların Osmanlı Devleti'ne olan sempatisini Batı'ya göstermek istemiştir.


B.GEMİNİN SEÇİMİ

Bir harp gemisinin Japonya seferi için hazırlanması haberinin duyulması üzerine, bu geminin hangisi olacağı hakkında, çeşitli söylentiler ortaya atılmıştır. Mesela "Asar-ı Tevfik'"in bu sefer için hazırlandığı haberleri alınıyordu. Bu görev için bir ara "Hamidiye" ve "Avnullah"'tan da söz edilmiştir. Bu gemiler içinde "Asar-ı Tevfik", yenilik, sağlamlık ve makina kuvveti yönüyle Ertuğrul'dan üstündü. Bahriye Nazırı da bunun farkındaydı. Ancak, Paşa'nın sefere, Ertuğrul'un gitmesini zorunlu kılan endişeleri vardı: Girit ve Sisam adaları karışıktı. Arnavutluk tarafında ayaklanmalar oluyordu. Ermeniler de özellikle şark vilayetlerinde isyan çıkarıyorlardı. Kürt aşiretlerinden Hamidiye alayları teşkil edilmişti. Bu alayın zabıtan ve ümerası da kendi içlerinden seçilmişti. Yemen, Arabistan işleri de iyi değildi. Özellikle adalarda çıkabilecek bir isyan anında donanmanın harekete geçirilmesi için Bahriye nazırına tebligatta bulunulmuştu. Eldeki gemilerin durumları da pek iyi değildi.

Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa her ihtimale karşı elde birkaç işe yarar gemi bulundurmak istiyordu. Asar-ı Tevfik'i göndermemesinin sebebi de buydu.

Neticede Ertuğrul Fırkateyni'nin gönderilmesi artık kesinlik kazanıyordu. Basında da bu konuyla ilgili haberler çıkıyordu. Japonya'ya gidecek olan bir "heyet-i mahsusa"dan ve bu heyetin Ertuğrul Fırkateyni ile gideceğinden bahsediliyordu.

Bahriye Mektebi'ni bitiren öğrencilerin denizde daha iyi yetiştirilmeleri için, donanmadan uygun bir talim gemisi ile Hind-i Çin ve Japon denizlerine gönderilmek istenmesi üzerine bu iş için ahşap Ertuğrul Fırkateyni'nin elverişli olduğu ve Mart sonunda yola çıkarılmasının uygun olacağı 21 Şubat 1888 tarihli aaakere ile bildirilmiştir.

C. YAZIŞMALAR
Meselenin aslı şu idi; Mikado'nun amcası, 1887 senesinde İstanbul'a gelmişti. Padişah bu ziyarete karşılık vermek istiyordu. Padişah'ın Mikado'ya hediyelerini götürecek olan bir harp gemisi ile o yıl Mekteb-i Bahriye'den mezun olanların bilgi ve becerilerini artırmaları uygun görülmüştü. Bunun devletin idare kademesince de onaylandığını Sadrazam Kamil Paşa'nın 14 Şubat 1889 tarihli aaakeresinden öğreniyoruz. Kamil Paşa, Bahriye Nezareti'nden eldeki harp gemilerinden hangisinin eğitim gemisi olarak seçileceği ve hangi mevsimde yola çıkarılmasının uygun olacağı hakkında bilgi istemiştir. Bunun üzerine Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa tarafından yazılan 25 Şubat 1889 tarihli aaakerede Ertuğrul Fırkateyni'nin bu işe uygun olduğu, gerekli tamiratın yapıldığı, mevsim olarak da Mart ayı sonunda yola çıkarılabileceği bildirilmiştir. Kamil Paşa'nın 26 Şubat 1889 tarihli Sadaret aaakeresinden öğrendiğimize göre, Bahriye Nezareti cevap olarak, daha önce de, Mekteb-i Bahriye'den mezun olan talebenin öğrendiklerini uygulayabilmeleri için Mehmet Selim Fırkateyn-i Hümayunu'nun eğitim gemisi olarak kullanıldığını ve Bahr-i Sefid'de bulunduğunu örnek olarak göstermiş ve bahriye talebelerinin bu kez Hind, Çin ve Japonya taraflarına gönderilmesi için ahşap Ertuğrul Fırkateyni'nin seçildiğini, yola çıkış tarihinin de Mart sonu olarak belirlendiğini bildirmiştir. Ayrıca daha önceleri de 1863'te Hüdavendigar Okul Gemisi'nin Trablus ve Tunus'a, 1873'te de Muhbir-i Sürür Fırkateyni'nin Basra'ya gittiği göz önüne alınmalıydı.

Buna karşılık Sadaret makamından gönderilen l Nisan 1889 tarihli aaakerede, belirtilen geminin ve mevsimin uygun olduğu, Padişah tarafından Japonya İmparatoru'na gönderilecek olan hediyeler ve İmtiyaz Nişanı'nın firkateyn komutanı ile ulaştırılacağından komutanın dil bilmesi gerektiği belirtiliyordu. Bunun üzerine Bahriye Nezareti, 6 Nisan 1889 tarihli aaakeresinde;
· Padişah'ın gönderdiği nişanı takdim etmek görevine ve gemi komutanlığına birkaç dil bilen ve denizcilikte yetenekli olan Osman Bey'in atanmasına,
· Yolculuk sırasındaki masraflar ve subayların ailelerinin geçimini sağlamak için 12.000 kuruşun tahsisine,
· Yirmi kişiden oluşan mızıka bandosunun bulundurulmasına,
· Komutana kendisinin ve subayların davranışlarına ve yolculuğa dair (nerelere uğranılacağı vs. gibi) talimat gönderildiği bildiriliyordu.
Bu talimat Bahriye Nezareti tarafından Ertuğrul Fırkateyni komutanına hitaben yazılmıştı ve on bir maddeden oluşuyordu. Geminin uğrayacağı yerler ile mürettebatın yapması gerekenler belirtiliyordu. Talimatın birinci maddesinde Ertuğrul'un yol güzergahı şöyledir:"Mezkur fırkateyn-i hümayun Dersaadet'ten hareketle Marmaris'e uğrayarak oradan Port Sait'e gidecek ve kanaldan ba'del-mürur icab eder ise Bahr-i Ahmer'e Cidde veya Kameron limanlarına dahi uğrayarak Aden'e muvasalatla oradan Bombay veya doğruca Serendib Adası'nda Kolombo'ya, Gale ve Trinkomali limanlarına gidecektir. Mahall-i mezkure Hindistan'ın meşhur iskelelerinden olmak hasebiyle burada görülmeye şayan olan mevaki ve mümkün olduğu halde istihkamat şakirdana gösterildikten ve icabı kadar aram edildikten sonra hareketle mevsim rüzgarları gözetilerek Hindistan'ın taraf-ı şarkisinde bulunan Madras, Pondişeri ve icabında Kalküta limanlarına dahi uğranılarak şayan-ı temaşa olan mahaller şakirdana gezdirilerek ve lüzumu kadar aram olunarak buradan dahi kıyam edildikten sonra Akyab nam limana teveccüh edilecek ve mahal-i mezkure muvasalatta dahi lüzumu görüldüğü kadar oturulduktan sonra kıyam ile Malaka Boğazı'na müteveccihen seyr ü hareket ve boğaz-ı mezkurda Penan ve Malaka ve Singapur limanları gibi meşhur limanlar görüldükten sonra cihet-i şimale teveccüh ile Saygon limanı dahi görülerek Çin'in meşhur iskelesi olan Hongkong limanına azimet olunacaktır. Burası Çin ikliminin en meşhur memleketi olmak hasebiyle me-vaki'-i mu'tena ve müstahkem görülüp icabı kadar aram edildikten sonra kıyam birle lüzumu görüldüğü ve heyet-i sefinece tensip kılındığı halde Svatov ve Amoy ve Şanghay limanlarına uğranılarak Çapon'da vaki' (Nagasaki) limanına teveccüh edilecek ve oradan da Çapon Devleti'nin makarr-ı hükümeti iskelesi olan Yokohama limanına azimet olunacak ve bi-mennihi teaia şehr-i Teşrin-i evvel'de Dersaadet'e avdet edilecektir. Mezkur limanlardan başka isimleri ta'dad olunmayan sair bir mahalle gidilmek ve bu limanlarda ne müddet durulmak veyahud hın-i hacette es-bab-ı mani'a-i bahriyye hayluletiyle zikr olunan mersaların bazısı terk olunmak veyahud havaların müddet-i medi-de muhalif gitmesi hasebiyle limanlarda mu'taddan ziyade durmak gibi hususat kumandan olan zatın heyet-i sefine ile bil-istişare vuku' bulacak karar ve tedbir-i makule menut olup ancak bu gibi halatın esbab-ı mucibe ve kavi-yesi sefine jurnaline dere ve aaabir edilerek Dersaadet'e hin-i muvasalatta Bahriye Nezaret-i Celilesine izahen arz ve beyan edilecektir".

11 Nisan 1889 tarihli aaakerede Sadrazam Kamil Paşa, yukarıdaki konulara ilişkin Padişah iradesinin çıktığını, ayrıca Fırkateynin eksiklerinin olup olmadığının tespitini, eğer varsa giderilmesini ve bir aksilik çıkmazsa Ramazan Bayramı'nın beşinci günü (4 Haziran 1889) hareket edileceğini, hareket gününe kadar da eksikliklerinin tamamlanıp hazırlanmasını emrediyordu.

Bahriye Nezareti, bu konuda Sadaret'e bir cevap vermemiştir, 13 Nisan 1889'da Mabeyn Başkitabeti'ne bir maruzat göndermiştir. Bu maruzatta, Mekteb-i Fünun-u Bahriye'den mezun olan öğrencilerin Ertuğrul Fırkateyni ile Hind, Çin ve Japonya sularına gönderilmesi, hükümetin emri olduğu için bu firkateyne bilgili ve yetenekli bir komutan ile muavin (ikinci komutan) gerekli olduğu, bu görevlere Tekfurdağlı (Tekirdağlı) Ali ve Cemil Efendi kaptanların atanmasının uygun görüldüğü, rütbelerinin kaymakamlığa (yarbaylığa) yükseltilerek, Ali Efendi Kaptan'ın komutanlığa, Cemil Efendi Kaptan'ın ikinci komutanlığa atanmalarının uygun görüldüğü bildiriliyordu. Mabeyn Başkitabeti'nin bu teklifi kabul ettiği 14 Nisan 1889 tarihli cevabından anlaşılmaktadır.

Ertuğrul'un gönderilmesi konusunda Padişah iradesinin geç çıkmasının sebebi, geminin bu kadar uzun bir seyahate çıkmaya elverişli olmadığı görüşünün yaygın olmasıdır. Japonya'dan gelen bir mektup sözü edilen nişanın ne zaman gönderileceğini soruyordu. 24 Nisan'da Hariciye Nazırı bu mektuba nasıl cevap verileceğini Sadaret'e sorduğunda, Kamil Paşa konuyu Padişah'a bildirmiş, 30 Nisan'da buna cevap olarak yazılan iradede; "...zikrolunan Nişan-ı Ali'nin vapur-ı mahsus ile gönderilmesi mukarrer bulunmasından neş'et eylediği..." şeklinde karşılık verilmiştir. Buna dayanarak, Ertuğrul'un gönderilmesinden bir ara vazgeçilmiştir diyebiliriz. Ayrıca, 3 Nisan 1889 tarihli "Times" gazetesindeki "...Osmanlı Deniz Kuvvetlerinden bir savaş gemisinin Japonya'ya gönderilmesi düşünülmekteydi. Ama vazgeçmişler..." şeklindeki haberden anlaşıldığı kadarıyle, Ertuğrulun Japonya seferi hakkında ortalıkta birtakım söylentiler de dolaşıyordu.

Sadaret aaakeresi ile emredilen Ertuğrul'un incelenmesi tamamlanarak, "...Fırkateyn-i Hümayun-u mezkurun Japonya sularına kadar azimet ve avdete ve şan-ı celil-aza-met-i delil-i saltanat-ı seniyye-yi i'fa için rayet-i zafer-ayet-i Osmani'nin münteha-yı şark sularında kemal-i muvaffakiyetle temevvücüne vasıta olabilecek bir hali haiz bulunduğu kemal-i şükran ve memnuniyetle görülmüş..." şeklinde bir rapor, 9 Mayıs 1889'da hazırlanmış ve Bahriye Nezareti’ne sunulmuştur". Raporun altındaki imzalar arasında Ertuğrul'un başçarkçısı olan Harty'nin imzası dikkat çekmektedir. Çünkü Harty'nin daha sonra bu raporu nakzeden bir başka rapor sunduğu bilinmektedir.

Ertuğrul'un durumu ile ilgili olarak üç rapor verilmiştir. Bunlardan birincisi yukarıda bahsi edilen inceleme heyetinin hazırladığı rapordur. Diğer ikisi de İmalat Komisyonu ve Fabrikalar Komisyonu'na aittir.

İmalat ve Fabrikalar Komisyonu'nun hazırladığı raporlarda, Ertuğrul'un her yönden bu yolculuğu tamamlayabilecek güçte olduğu belirtiliyordu. Her iki komisyon da raporlarını, 27 Mayıs 1889'da Bahriye Nezareti'ne sunmuşlardır. Bahriye Nezareti bu raporları, Sadaret'e 28 Mayıs 1889'da takdim etmiş ve geminin mükemmel bir halde olduğunun anlaşıldığından, hareket zamanının da yaklaştığından görevinin icrasına; ayrıca on bin liranın tahsisine emir ve müsaadesini istemişti. Ardından Maliye Nezaretince gemi komutanlığına maaş, ta'yinat ve kanal rüsumuna ait olmak üzere on bin adet Osmanlı altınının gönderildiği ve hazineden 14 Temmuz 1889 tarihiyle Bahriye Dairesinin 1889 senesi tahsisatına geçirildiğini öğrenmekteyiz.

Bu raporların 28 Mayıs'ta Sadrazam'a takdim edilmesi bazı şüpheleri de ortaya çıkarmaktadır. Çünkü Ertuğrul'un hareket tarihi 4 Haziran 1889 olarak belirlenmişti. İnceleme sonucunun bu tarihe yetişmesi gerektiği halde, raporlar ancak 28 Mayıs'ta verilebilmişti. Bu gecikmenin sebebi tam olarak bilinmemekle birlikte Ertuğrul'dan vazgeçme düşüncesi olabilir. Çünkü Japonya yolculuğu için seçilen Ertuğrul'un bu seyahati tamamlayabileceği üzerinde şüpheler vardı. Hatta Ertuğrul'un bu yolculuk için uygun olmadığını belirten Harty bile daha önce Japonya'ya Ertuğrul'un gitmesinde bir sakınca görmeyen raporun altına imza atmıştı. Komisyonların hazırladıkları raporlar da gecikince, hareket tarihi 4 Haziran olarak belirlenen Ertuğrul, ancak 14 Temmuz'da Japonya'ya doğru yola çıkabilmiştir.

Ertuğrul'un başçarkçısı olan İngiliz Harty, bir rapor hazırlamış ve raporunda geminin kazanının hiç değiştirilmemiş olduğunu, kazan yerinden oynatılmadığı için de kazan altının gözden geçirilmemiş ve onarım görmemiş olması sebebiyle makinadaki haraplığın, o koca tekneyi 8-9 milden fazla götüremeyeceğini, hava ne kadar elverişli olursa olsun, yelkenle, bu büyük yolculuğu hiçbir zaman gerçekleştiremeyeceğini söylemişti. Harty, bu raporu yüzünden görevinden alınarak, adalar arasında çalışan vapurlardan birine çarkçıbaşı olarak atanmıştır.

Ancak Harty'nin raporu bir şekilde saraya ulaşmış olmalı ki, Başkatip Süreyya Paşa imzasıyla, 3 Haziran 1889 tarihli resmi yazıda, Ertuğrul'un yolda kalmasının pek ayıp ve çirkin olacağı, bu takdirde, başka uygun bir geminin bu yolculuk için hazırlanmasını ya da Ertuğrul'un mükemmel bir şekilde tamir edilmesini emreden iradenin çıktığını görmekteyiz. Bu iradenin aslı bulunamamıştır. Ancak, 6 Haziran 1889 tarihli ve Sadrazam Kamil Paşa'ya hitaben yazılan ve Ertuğrul'un Japonya'ya gidip gelecek kadar mükemmel olmadığının duyulduğu, bu sebeple ya Ertuğrul'un iyi bir şekilde tamiri, ya da yeni bir geminin hazırlanmasının istendiğine dair üç gün sonra yazılan bir iradeye ulaşabildik.

Harty'nin görevden alınmasına karşılık Bahriye Nezareti, Fırkateynin eski çarkçısı Harty Bey'in ne sözlü ne de yazılı bir müracaatı olmadığını, kendisinin gemiden çıkarılmasının sadece Ertuğrul'un bünyesinde yabancı işçi bulundurulmasının uygun olmadığından ve Adalar Vapuru'na tayinin ise Londra'dan yeni gelmiş olan bu vapurun yeni sistem makinasını tanıyıp kullanabilecek bir eleman olmasından kaynaklandığını açıklamıştır. Harty'nin yerine de Miralay İbrahim Bey, başçarkçı olarak atanmıştır.

Harty yeni görevine gitmeden önce nezarete bir dilekçe takdim ederek, bu dilekçede Girit seferinde Gamsız Hasan Bey'in yanında çarkçıbaşı olduğunu, Arkadi Vapuru'nun yakalanmasında büyük bir hizmeti olduğunu, nişanla ödüllendirildiğini, miralaylığa kadar yükseldiğini belirterek, samimi olarak bildiklerini söylediğinden dolayı, küçük bir geminin çarkçıbaşılığına getirildiğini, ancak, Çin veya Hind denizlerinde bile bile ölmektense, bu vazifede kalmanın kendisine bir lütuf olduğunu ifade etmiştir.

Bahriye subayları arasında da Ertuğrul'un bu seferi tamamlayıp tamamlayamayacağı hakkında tartışmalar sürüp gidiyordu. Japon Denizi'nde çok büyük tayfunların olduğu, Ertuğrul'un bu tayfunlara dayanamayıp, bir Karamürsel kayığı gibi kalacağı ve ayrıca bu yolculuğa yeni mezunların gitmesinin de bu seferi gerçekleştirmenin zorluğunu daha da arttıracağı söyleniyordu. Ancak buna rağmen, Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa'nın bu seferi gerçekleştirmekte ısrarlı olduğu iddia ediliyordu.

Yine Şura-yı Bahriye azasından olan ve İstanbul Vapuru komutanı Şükrü Paşa da II. Abdülhamid'e dört rapor takdim etmiştir. Paşa raporlarından birisinde Bahriye Nezaretinin mazbatasını niçin imzalamadığını açıkladıktan sonra, Ertuğrul'un tekne ve kazanlarıyla diğer bölümlerinin açık denizlere dayanamayacağını bildirmiş ve bu geminin Japonya'ya gönderilmesinden vazgeçilmesini istemiştir.

Ayrıca Bahriye Erkan-ı Harb dairesinde ferik rütbeli İngiliz Amirali Vodz da Padişah'a takdim ettiği arizada; "Ben, bu memleketin ekmeğini yemiş bir memurunuzum. Doğruyu söylemek ve bu memleketin hayır ve menfaatine çalışmak vazifemdir. Zat-ı şahanelerine hakikati olduğu gibi arz etmezsem, vazifeme, vicdanımın emrine ihanet ve küfran-ı nimet etmiş olurum. Ertuğrul gemisi, gerek makinaları, gerek bünyesi itibariyle açık denizlere tahammül edecek aaaaneti haiz değildir. Japonya'ya gidip gelebilecek kudret ve kuvvette olduğu hakkındaki bütün iddialar ve mazbatalar yalan ve yanlıştır. Bu hususta zat-ı şahaneleri iğfal ediyorsunuz. Bu hakikati huzur-u şahanelerinde ve bütün bahriye mütehassıslarının muvacehesinde izah ve isbata muktedirim. Bu geminin Japonya'ya gönderilmesinden vazgeçilmesini istirham ederim" diyordu.

Bu gibi görüşler sadece Ertuğrulun yolculuğu ile ilgili değildir. Japonya yolculuğu hakkında da söylenenler dikkati çekmektedir. Mesela Japonya seferinin Bahr-i Sefid seferleri ile asla kıyaslanamayacağı söyleniyordu. Bahr-i Sefid yolculuklarında bir limana iltica etmek mümkündü. Halbuki Aksa-yı Şark seferinde bu o kadar da kolay değildi. Bu sebeple bu yolculuk sırasında uğranılacak limanlar, geçilecek denizler ve özellikle geminin karşılaşacağı mevsim rüzgarları hakkında bilgiler veriliyordu.

l Temmuz 1889 Pazartesi günü, Bahriye Nazırı, Sadrazam tarafından çağrılmıştır. Bunun sebebi de Padişah'ın Ertuğrul'un yetersizliği üzerine çıkan dedikodular hakkında geminin Japon seferini yapıp yapamayacağı konusunda kesin karara varmak istemesiydi. Bunun için de 23 Haziran 15 Temmuz'da Cuma selamlığında Ertuğrul mürettebatı Padişah tarafından teftiş edilecekti. Neticede Padişah mürettebatı beğenmiş ve geminin 2 Temmuz/14 Temmuz 1889 Pazar günü Japonya'ya hareketini emretmişti.

D. ERTUĞRUL FIRKATEYN-İ HÜMAYUNU
Ertuğrul Fırkateyni Sultan Abdülaziz döneminde yaptırılmıştır ve 19 Ekim 1863 Pazartesi günü Padişah huzurunda denize indirilmiştir.

Sultan Abdülaziz, 25 Haziran 1861'de tahta geçmiştir. Bu dönem dünya gemiciliğinde mühim yeniliklerin başlangıç yıllarıdır. Gemilerde yelkenlilerden buharlılara, ahşap teknelerden saç teknelere geçilmekte ve gemiler zırhla kaplanmaktadır. Bundan sonraki otuz yılda meydana gelen gelişmeler, büyük bir hıza ulaştı. Bilimdeki ilerlemeler, gemilere tatbik edildi. Dretnot icat edildi. Denizaltı, mayın, infilaklı mermiler ve diğer deniz araç ve silahları bu dönemde bulunmuştur.

Osmanlı Devleti denizciliğinde de ilk kıpırdanışlar Sultan Abdülaziz döneminde görülmektedir. Abdülaziz 29-30 Mayıs 1876'da tahttan indirilmiştir. Arkasında 25 zırhlı, yüzden fazla ahşap gemiden kurulu, sayıca dünyanın ikinci büyük donanmasını, top fabrikalarıyla birlikte modern bir tersane ve batı ayarında birkaç askeri fabrika bırakmıştır.

II. Abdülhamid ise tahta geçtikten sonra, donanmayı Haliç'e demirletmiştir. Bunun sebepleri şöyle sıralanabilir:
1. Donanmanın kendisini de amcası Abdülaziz gibi tahttan indireceği korkusu.
2. Donanmayı yenilemek ve yaşatmak borçlanmak demektir. Osmanlı Devleti'nin eski borçlarını temizlemek, yeniden borçlanmamak arzusu.
3. Ruslara taviz vermek.
4. İngilizlerle dost geçinmek.
Bunların hepsi doğru olabilir. Ancak en geçerli sebep borçlanarak kurulan donanmanın Osmanlı-Rus harbinde (93 Harbi) hiçbir varlık gösterememiş olmasıdır. Bu dönemde, saraydaki Paşalar da donanmaya yabancı olunca, donanma kaçınılmaz olarak Haliç'e demirlenmiştir. II.Abdülhamid bu konuyla ilgili şunları söylemektedir: "İstanbul Konferansı göstermişti ki, Abdülaziz Han'ın orduyu ve donanmayı güçlendinme yoluna girmesi, büyük devletleri telaşlandırmış ve bu teşebbüs hayatına mal olmuştu. Daha sonra kopan Rus muharebesi ordunun güçlendiğini ortaya koymuştur. Eğer hanedana baş kaldıran subaylar ve hanedana bağlı subaylar meselesi olmasaydı Rus ordularını durdurabilecek ve zaferi kazanabilecektik. Demek orduya verilen emekler boşa gitmemişti.

Buna karşılık bu muharebe, donanmanın sayı üstünlüğüne rağmen bir iş göremediğini de ayrıca ortaya koymuştur. Çünkü bizim gemilerimizin hemen hepsinde İngiliz çarkçıbaşıları vardı. Bu, donanma İngilizlerin elindeydi demektir. Bu çarkçıbaşıların bazılarını muharebenin başında değiştirmek istediğimiz zaman, İngiltere elçisi saraya koşmuş ve bu teşebbüsün İngiltere'ye itmadımız olmadığı biçiminde yorumlanacağını açıkça söylemekten çekinmemişti. Öyleyse, bir donanmamız yok demekti. Çünkü bu donanına, hem Fransızlarla İngilizleri bize düşman ediyor, hem savaşta bir işe yaramıyordu. Faydası olmayan, fakat mazarratı olan bir şeyi muhafaza etmek aklın icabı dışındadır. Donanmayı Haliç'e çektirdim ve böylece Fransız ve İngilizlere, Akdeniz'de kendileri ile boy ölçüşmeye niyetimiz olmadığını anlatmış oldum. Gerçekten bu tedbir uzun süre İngilizleri ve Fransızları bizimle uğraşmaktan uzak tutmuştur".

Ertuğrul daha önce de belirtildiği gibi 1863 yılında İstanbul-Kasımpaşa Tersanesi'nde inşa edilmiştir. Makina ve kazanları 1864'te İngiltere'de monte edilmiştir, 1865'te Kosova ve Hüdavendigar gemileriyle birlikte İngiltere'den yurda dönerken Cherburg, Toulon ve bazı İspanyol limanlarına uğramış, İstanbul'a gelişinde de Beşiktaş Sahil Saray-ı Hümayunu (Dolmabahçe Sarayı) önünde demirli kalmış, bir süre sonra da Haliç'e kapatılmıştır.

Ertuğrul'un ölçüleri ise şöyledir:

· Boyu 250 kadem,
· Genişlik 50 kadem,
· Umk (Derinlik) 25,6
· Çektiği Su 20.6 kadem
· Tonu 2344
· Makinası 600 beygir gücünde, adi konderserli, ufki çift silindirli
· Kömürlükler 450 ton kömür alır
· Sürati 10 mil

SİLAHLARI
8 adet 15 santimlik Krupp topu, 5 adet 150 librelik Armstrong topu, 2 adet 4, 2 adet 3 fontluk Krupp, 2 adet 5 namlulu Hockins, 2 adet 5, 4 adet namlulu Nordenfeld, l adet 12 ve l adet 6 librelik roket kovanı, l torpido atış kovanı, 2 torpido, 100 Martin Henry tüfeği, 100 Wenchester tüfeği ve 40 adet tabanca.

Yani Ertuğrul 79 metre boyunda, 15,5 metre genişliğinde idi ve 8 metreye yakın su çekiyordu. 60 ton su alıyor, aldığı kömürle de 10 mil süratle 9 saat seyredebiliyordu. Gemi zamanına göre modern araçlarla donatılmış, elektrikle aydınlatılmıştı. Bunlar göz önüne alınarak teknenin çürüklüğünden başka kusuru yoktu denilebilir.

MÜRETTEBAT
Ertuğrul'a komutan olarak Miralay Osman Bey'in tayin edildiği daha önce ifade edilmişti. Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa, daha önce Ertuğrula komutan olarak Osman Bey'in büyük kardeşi Albay Mehmet Raşit'i seçmişti. Ancak kendisi geminin durumunun berbat olduğunu söyleyerek bu görevi kabul etmemişti. Nitekim Albay Osman Bey Süveyş'ten kardeşi Albay Mehmet Raşit'e yazdığı mektupta; "Ertuğrul'un komutanlık vazifesini kabul etmemekte çok haklısın, Japonya'ya gitmek şöyle dursun bu gemi ile şuradan şuraya gidilemez... Ben de bunu kabul etmeyecektim ama! Hem kayınbabamın sözünden çıkmak istemedim hem de bir türlü geçinemediğim karımdan kurtulmak istedim. Ölürsem de gam yemeyeceğim" diyordu.

Ertuğrul'un mürettebat sayısı kaynaklarda farklı olarak karşımıza çıkmaktadır. Süleyman Nutku, subayların ismini ve sayısını ayrıntılı olarak verirken erlerin sadece sayısını vermekle yetinmiştir. 54 subay ve 553 er olmak üzere toplam 607 kişiden bahseder.

Bazı çalışmalarda da, Ertuğrul'un mevcudu toplam 609, 61 subay ve memur, 548 er ve erbaş olmak üzere toplam 609 kişi; 56 subay 537 er toplam 593; 62 subay 547 er ve erbaş, toplam 609; 61 subay ve memur 548 er toplam 609; 56 subay 537 er ve erbaş, 6 sivil personel olmak üzere toplam 599; toplam 607; 56 subay, 591 er ve bazı sivil teknisyenler olmak üzere toplam 655; 44 subay, 14 mühendis (yüzbaşı), 591 er, 5 sivil ve l şair olmak üzere toplam 655 olarak verilmektedir.

Burada kazanhane işçilerinden Sürmeneli Osman bin Mehmed Usta'nın 750 kuruş aylıkla Ertuğrul'un kazancılığına Fabrikalar Komisyonu tarafından atandığını belirtmekte gerekir.

Japonya yolculuğu sırasında nerelere uğranılacağı hakkında bir talimat Ertuğrul'un komutanına verilmişti. Bu kez ise gemi personelinin uyması gereken kuralları açıklayan bir talimat daha açıklanmıştır. 13 maddeden oluşan bu talimat mürettebatın düzen ve asayişinin sağlanması içindi.

Personelin limanlarda çok güzel ve tek tip kıyafetlerle görülebilmesi için yeni kıyafetler ısmarlanmıştı. Tüm personele ikişer tane fes, ikişer takım kışlık, dörder takım yazlık elbise ve üçer çift ayakkabı verilmesi emredildi. Ancak bunların bir bölümü satın alınabildi. Feslerin kalıplanabilmesi için de top ambarlarında mangal kömürü ile çalışan bir kalıphane yaptırıldı, gemiye de bir fes ustası tayin edilmişti.


II. JAPONYA SEFERİ
A. YOLCULUĞUN BAŞLAMASI (İSTANBUL)

Ertuğrul'un hareket tarihi daha önce de belirtildiği gibi Ramazan Bayramı’nın beşinci günü(4 Haziran 1889) olarak belirlenmişti. Ancak firkateyn 14 Temmuz 1889'da yola çıkabilmiştir. Bunun sebebi daha önce belirtildiği gibi, inceleme raporlarının Sadrazam'a geç ulaşması ve Ertuğrul hakkında ortaya çıkan şayialardı.

Gemi hareketinden sonra Ahırkapı önlerine gelince yelken açmıştı. Bahriye Liman Komutanı Hasan Paşa, tekneyi Yeşilköy'e kadar uğurlamış ve buradan bir istimbotla geri dönmüştü.

Hasan Ali Yücel, anılarında annesinin ağzından büyükbabası kumandan Ali Bey, Ertuğrul ve yolculuk hakkında bilgiler vermektedir. Ertuğrul'un İstanbul'dan ayrılışını da annesinden şöyle aktarmaktadır; "Sultanselim'den Haliç tabak gibi görünürdü. Ertuğrul da Kasımpaşa'da Divanhane önünde duruyordu. Hasta, lohusa döşeğinde yatan annemden başka bütün ev halkı, pencerelerde gemiyi seyrediyorduk. Öğle üzeri bir de baktık, gemi hareket etti. Bütün askerler güvertede, mızıkalar ey gazileri çalıyor. Yelkenleri açılmamış gemi, çarkını işleterek yürüyordu. Bayraklarla donatılmıştı. Zannettik ki Beşiktaş önünde duracak. Halbuki Sarayburnu önünde kıvrılınca işi anladık. Hepimizde bir ağlama... Böyle gittiler. O zaman halk köprüye, deniz kenarlarına toplanmış, sesler, bağrışmalar bizim konağa kadar geliyordu:
· Besmeleyle Ertuğrul'um demir aldı
· Hep ahali sahillerde bakakaldı
· Çoluğun çocuğun feryadı arşa vardı
· Hak selamet versin şanlı Ertuğrul'a.
· Üç direkli firkateyndir gemimiz
· Kimimiz, bekarız, evlidir kimimiz
· Gayret edin çocuklar Capanya’dır yolunuz
· Hak selamet versin şanlı Ertuğrul'a".

B. SÜVEYŞ

İstanbul'dan yola çıkan Ertuğrul, Marmaris limanına, oradan Süveyş'e gelmiş, Port-Sait'te bir gece kalmıştır. Port-Sait'ten ayrıldıktan sonra kanalda iki kez kazaya uğrayan Ertuğrul (27-28 Temmuz 1889), burada havuza alınmıştır. Bu kaza üzerine Bahriye Nezareti, Osman Bey'in yanına bir iki subay alarak posta vapuruyla Japonya'ya gitmesini ve İmparator'a takdim edilecek nişan ve hediyeleri teslim etmesini kararlaştırmıştı. Ancak bu karardan, Osman Bey'den gelen telgraftan, geminin havuza girdiği takdirde onarımının birkaç gün içinde tamamlanacağının öğrenilmesiyle vazgeçilmiştir ve Ertuğrul'un 27 Ağustos'a kadar hazırlanması için gerekenin yapılması istenmiştir.Ancak Ertuğrul 30 Ağustos'ta havuza girmiştir. Onarımı 10-12 gün içinde tamamlanarak Ağustos'un sonuna doğru yola devam edeceği gemi komutanından Bahriye Nezareti'ne bildirilmiştir.

Ayrıca Ertuğrul Süveyş'te iken Rus vapuru ile 3 subay, 3 er ve 20.000 okka eşya navlunu ve kamara ücreti olarak 3387 kuruş gönderilmiştir.

Süveyş'ten hareket tarihinin belli olması üzerine, Almanya bahriye rasathanesi müdürü profösör Neumar tarafından Ertuğrul'un Süveyş-Japonya güzergahı hakkında bir muhtıra yazılmıştır. Profösör burada, uğranılacak yerlerin iklimi, geminin gücüne göre nasıl hareket edebileceği v.s hakkında bilgi vermektedir. Ertuğrul 23 Eylül 1889'da Süveyş'ten ayrılmıştır. Ertuğrul'un süvarisi Ali Bey eşine gönderdiği mektupta, geminin güzelce tamir olduğunu, hatta İstanbul'da yapılmayanları dahi yaptıklarını, sadece kazanların biraz aktığını yazmaktadır.

C. CİDDE-ADEN-BOMBAY-KOLOMBO

Süveyş'ten ayrılan Ertuğrul, Cidde'ye uğrayarak 7 Ekim 1889'da Aden'e varmıştır. Bu arada, Bahriye Nezareti'nden Ertuğrul gemisi komutanlığına Aden'den kömür almasının uygun olacağı bildirilmiştir.

Yolculuğun yapıldığı tarihlerde Kızıldeniz'in doğu kıyıları Osmanlı İmparatorluğu'na aitti. Bahriye Nezareti emrinde olmak üzere Cidde ve Kameron'da bir askeri liman, Konfide'de bir üs, Hüdeyde'de bir komodorluk bulunuyordu.

Gemi komutanı Osman Bey'den gelen 7 Ekim 1889 tarihli telgrafta, Aden'e gelindiği, 10 Ekim tarihli diğer telgrafta da Kolombo'ya doğru hareket edildiği, 21 Ekim tarihli telgrafta Bombay'a uğranıldığı ve 27 Ekim tarihli telgrafta da Singapur'a doğru Bombay'dan hareket edildiği bildirilmiştir. Buna göre firkateyn, Kolombo'dan geçip Singapur'a gidecektir.

Buna göre 20 Ekim'de Bombay'a uğranılmıştır ve burada halk Ertuğrul’a ve mürettebatına büyük ilgi göstermiştir. Bombay'da yayınlanan iki gazete Ertuğrul hakkında makaleler yayınlamışlardır. Bunlardan "Gücerat dilinden" Kasıdı Bombay, 28 Ekim 1889 tarihli nüshasında gemiye karşı olan büyük ilgiden genişçe söz etmektedir. Mürettebatın Cuma günü camilerde namaz kılması, kıyafetleri ve ahlaklarının güzelliği halk üzerinde büyük etki bırakmıştır. Gazete özellikle de mürettebatın ahlaken İngilizler’den çok daha iyi olduğunu yazıyordu. Gazete, Hindistan Müslümanlarının sultana olan yakınlık ve sevgilerinin bu gemiyi ziyaret için yaptıkları hücumlardan anlaşıldığını belirtiyordu.

Diğer gazete de İngilizce olarak yayınlanan Avocat of India'dır ve 29 Ekim 1889 tarihli nüshasında Ertuğrul ve mürettebatına geniş yer vermiştir. Ertuğrul Fırkateyni'nin Hobart Paşa'nın komutasında 1877-1878 Osmanlı-Rus harbine katıldığı belirtilmiştir. Bu makalede özellikle dikkatimizi çeken, İngiliz subaylarının Türk subaylarına verdikleri yemektir. İngilizler (buradaki Glochster Alayı ve subayları) Ertuğrul'un subayları ile Bombay'daki Osmanlı başkonsolosu Kadri Bey'i yemeğe davet etmiştir. İngilizler'in, Osmanlı Devleti'nin gemisini sıcak karşılamasının sebebi, halk üzerinde iyi bir izlenim bırakmak içindir. Çünkü gemiye sadece Müslümanlar değil, ateşperestler, putperestler de akın ediyorlardı. Buradaki Müslümanları kendi aleyhlerine çevirmemek isabetli olacaktı.

Bombay'dan ayrılan Ertuğrul, l Kasım'da Kolombo'ya gelmiş ve burada bir hafta kadar kalarak Singapur'a doğru yola çıkmıştır. Burada da halkın yakın ilgisini görmekteyiz. Mesela gemi subaylarından birisi (adı verilmemiş)Ceride-i Bahriye'ye gönderdiği bir mektupta Kolombo hakkında bilgi vermektedir. Halkın özellikle de Müslümanların giyinişleri, İslam'ı yaşayışları, yemekleri, evleri vs. hakkında tafsilatlı bilgi bulabilmekteyiz. Bu subay burada da, yoğun ilgiyle karşılaştıklarını, gemiye yapılan ziyaretlerde izdiham oluştuğunu anlatmaktadır. Gemiye bir günde gelen kişi sayısının yirmi bin civarında olduğunu, geminin çevresinin kayıklarla dolu olduğunu da bildirmektedir.

Bunun yanında Serendib ya da Seylan adasında, Hazret-i Adem'in gökyüzünden indiği yer vardır ve Hazreti Adem buradan yürüyerek Hindistan'a gitmiştir. Bu sebeple burası kutsal sayılmaktadır.

Bombay'da olduğu gibi Kolombo'da da sultanın adı hutbelerde okunuyordu. Gemi Bombay'dan yola çıktığında bir kaza daha geçirmişti, Ancak Kolombo'da tamir edilmedi. Çünkü burada havuz ve gerekli tamir malzemesi yoktu. Bu sebeple Singapur'a varmak için acele edilmeliydi. Ertuğrul Singapur'a varınca da "geri dönün" denilemeyecekti. Zaten İstanbul'a dönecek güce sahip olan gemi daha yakın mesafede olan Japonya'ya gidebilirdi.


 
  Bugün 28 ziyaretçi (76 klik) kişi burdaydı!  
 
Arama.CC - Site Ekle, Link Ekle, Toplist, Url Ekle Eğitim Web Siteleri Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol